Merhaba;

Bu Ege Fısıltıları takipçilerine ilk yazım. İlk yazımda bu yazımın hikâyesini oluşturan Ege’nin en güzel şehirlerinden biri olan Muğla’yı fısıldayacağım sizlere. Yaz bitti ama hikâyeler biter mi? Biz üç yakın arkadaş bu yazın başında Muğla’yı gözümüze kestirmiştik. Balıkesir’den başlayıp Aydın’da mola verip defalarca yanlış yollara saparak başladığımız bu yol illa ki Muğla’ya çıkacaktı.

Keyifli yolculuğumuzun ilk rotası Akbük Koyu oldu. Akbük’te denize girdiğimiz an iyi ki bu tatile çıktık dediğimiz andı. Muhteşem dağ manzaraları arasında kalan gizli bir cennet adeta. Denizde yüzerken, balıkları ve denizin dibindeki taşları çıplak gözle görebiliyorsunuz. Bir deniz nasıl bu kadar berrak olabilir diye sorduk tabii ki. Dağlardan gelen saf sodalı su Akbük Koyu’nun şifasının sırrı imiş.

Güneşi Akbük’te batırdıktan sonra kendimize kalacak bir kamp alanı aramaya başladık ve yeni rotamız Akyaka. Yaklaşık 30 Km gittikten sonra Akyaka’ya ulaşmıştık. Akbük – Akyaka yolunda birçok kamp alanına rastlayabilirsiniz. Fakat biz gözlerimizi denize açmak istediğimiz için çadırımızı ücretsiz bir kamp alanının sahiline kurduk. Sonra ver elini Akyaka akşamları… Gece eğlenmek istiyorsanız “No 22 Riders’inn  Otel”  içecek ve müzikleriyle en kaliteli ve keyifli mekanlardan biri diyebilirim. Fakat 12’de müziğin bittiğini size hatırlatmak isterim. Unutmadan, keçi sütlü dondurma yemeden bu geceyi bitirmeyin.

Sabah denize uyanmanın verdiği huzurun ardından kahvaltımızı Azmak Nehri kıyısında yapmaya karar verdik. Nehir kıyısı boyunca birçok kahvaltı yeri mevcut olmakla beraber kişi başı serpme kahvaltı fiyatı 30-40 TL arası değişmekte. Kahvaltınızı yaptıktan sonra 4-5 derece sıcaklık aralığına sahip bu buz gibi suya mutlaka girmelisiniz. Ayrıca 12 TL vererek küçük teknelerle nehri turlayabilirsiniz.

Şimdilik hikayemi sonlandırıyorum. 3 arkadaş 3 gece 600 Km – 2 yazımı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz..

Eda Saçak